25 Ocak 2007 Perşembe

gel dolmuşta etkileşelim./ let's interact in dolmuş.



karşıya geçmek için çift katlıyı bekliyordum. kaçak dolmuş durdu. dedim ki; "kaçak dolmuş geçiyorsa binmek lazım". Çünkü ne zaman binmediysem otobüs gelmedi,demek ki kaçak dolmuş sürücüleri uyanıklık yapıp,istihbarat şebekesinden öğreniyorlar otobüslerin yolda kaldığını. -yaşasın enformel sektör-

bindim. sarı dolmuşlardan büyüktü.dolayısıyla okul servisi gibiydik.kutulanmış 15 kişi. yanıma orta yaşlı bir hanım ablamız oturdu. kendisi bbc'deki weakest link sunucusuna benziyordu ama daha genç görünüyordu.deri ceketi,yüz hatları ve gözlüğü de görüntüyü tamamlıyordu tabi. elindeki torbalı ustalıkla kavrayışı onun gösterdiğinden yaşlı olduğunu gösteriyordu. yavaştan teyze yaşı gelmişti. sohbet etmeye başladık. teklifsiz gelen sohbet,tatlı olur. yolda kaza varmış bunu öğrendik. kadının bol latifeli konuşmasından sohbetin eğlenceli geçeceğini anladım.diğer yanımda da türk filmlerinden tanıdığım, top sakallı, tepesi kel,uzun yüzlü,ince,kısa boylu figürana benzer bir adam vardı.

bu noktada duralım. adamın üstünde kaşe bir mont,içine mavi gömlek,altında lacivert kumaş pantolon vardı.sakin ve düzgün konuşan bir adam. şimdi adamın mesleğini tahmin edin. sonra kırdığım potta görüşüceksiniz bu adamla.

herneyse.önümüzde bir adam vardı.yanında da başıbağlı bir teyzem. adam vıdır vıdır söyleniyor. bunları asıcaksın-bu memleket böyle zaten- bizim kadar hayırsız toplum olmaz- kimse işini yapmıyor ki kardeşim- salak bu herif salak- diye söylenen, ama bir bok yapmayan insan tipi. üstüne üstlük yanımdaki adam sakince önümdeki adama kızdığı insanlara başka açıdan yaklaştığında, önümdeki adam hemen kıvırıyordu ki bu kaliteli bir uyuz olduğunu gösterir. (büyük ihtimalle kılıbıktı bu adam.) tipi fantasia'daki dionysos u andırıyordu ama nerde onda o sevimlilik. herneyse. yanımdaki kadınla bizi bir gülme aldı. kadın adamı işaret edip,bak bak yine söyleniyor dedikçe,muzipliğimizi tutamıyorduk. bana diyordu ki: "bazı insanlar mutsuz olmak için yaratılmıştır yavrum. bak mesela bu adam öyle. hayatı söylenerek geçiyor. benim kocam da öyledir. sabah kalkar kalkmaz 'ay off' der. halbuki aç değiliz açıkta değiliz.çocuğumuzu okuttuk." hmm demekki tek çocuğu var.tahminim doğru çıktı. büyük ihtimalle çalışan bir kadın bu.

evet o tahmin de doğru çıktı. yoldan yakınıyorduk. "30 yıl,iş için karşıya gittim geldim her gün." dedi. ben de söylenmedim tabi,sadece 2 yıldır periyodik olarak trafikle boğuşuyorum. "nişantaşı,osmanbey,beyoğlu" dedi. sonra iş hayatını anlatmaya başladı. fransız bankasında çalışmış uzun süre. "1985'te açılmıştı ilk" dedi "o zaman önemli iş tabi, lisan bileceksin tecrübeli olacaksın ki işe alsınlar". neyse. fransızlardan bahsetti bana. işyerindeki fransızlar, onunla aynı düzeydeki musevi ve ermenilere iltimas geçiyor, türklere kötü davranıyormuş. bunu anlatırken ermeni ve musevilere değil fransızlara kızdığını ve meselenin odağına onları koyduğunu belli ederek konuşuyordu. bir gün toplantıda bir türk çalışanını çok aşağılamışlar."adamın çenesinden ter damlaları akıyordu" diye anlattı. bizim abla dayanamamış,veryansın etmiş:"nerde kaldı sizin egalite,fraterniteniz?" adama da demiş ki:"sen sorumluluğunu biliyorsun,çok çalışıyorsun kendini niye ezdiriyorsun?"

"şimdi çalışmıyorum,yol yüzünden biraz da,katlanamadım." " artık çalışmıyorum ama çalışmazsan sıkılıyorsun" "çalışsan,parayı harcayacak vaktin yok; çalışmayınca harcayacak paran yok." "anneme gidip geliyorum yine yol çekiyorum.fatih'te oturuyor. gidiş 3 saat, merhaba anne,mutfağa giriyorum,yemek yapıyorum,dönüyorum,e vakit yok ki!"

başka bir olay da şöle cereyan etmiş. fransız amirleri kadından bir şey yapmasını istemiş . ("uzun zaman oldu hatırlamıyorum tabi") ama türk mevzuatına uymayan birşeymiş. kadın da hukukçu. "tabi" diyor "altına ben imza atacağım.hukukçuyum.onlar türk de değil,suçlanmazlar. ben suçlu olacağım,sorumlusu ben olacağım." üstüne gitmişler,yap yap diye."maaşını biz ödüyoruz" demişler. abla yine veryansın :" ben bu maaşı hukuksuz işler yapmak için aldığımı bilmiyordum." adamlar tıs,cevap yok. "fransızlar'ın güzel tarafı bu işte" diyor, "adamlarla tartışabiliyorsun,ama şöven bir millet." daha sonra bir kokteylde amiri teşekkür etmiş;"figen bana çok şey öğretti,anlaşmazlıklarımız olsa da bana çok destek oldu." demiş. figen de-artık adını biliyoruz,gerçi figen tipi de yoktu ama- "teşekkür ederim,ben de sayenizde açıkca görüşlerimi belirtmeyi öğrendim" demiş. "Araplar çok fena bir millet".Onlarla da çalışmış,işi de biraz araplar yüzünden bırakmış."şerefsiz,namussuz,aşağılık ne dersen de araplara" diyor.

pot nasıl kırıldı? köprüde kaza aklımıza gelince,öndeki adam da polisten vızıldanınca,figen'e "ben polisin hiçbir şeyi çözdüğünü görmedim" dedim. o da "di mi ya" dedi. ça çan. yanımızdaki adam da "öyle demeyin,herkes işini yapmaya çalışıyor,yapabildiği kadar " dedi. e figen yaşlı olduğu için jeton erken düştü." a siz polis misiniz yoksa?" adam evet demedi ama anladık. pot kırmıştık. adam güzel bir polismiş,tahmin edemedim. figen de samimi kadınmış, çark etmedi :"ya bu benim başıma hep gelir, hep düşünmeden konuşurum,ama konuşmadan da edemem" dedi,bir iki gülücükle adamın gönlünü aldık. rüşvet olarak da sohbete onu da ortak ettik. "ismail cem vefat etmiş." dedi.figen aaaa diye üzüldü. ben daha ince ve dalgın bir aaa çıkardım. cem'i severdim.r'leri söyleyemezdi,sevimliydi. gözleri de güzeldi. politikacı olarak da efendi bir adamdı. kanser de berbat bir hastalıktı. üzülünmez mi? adam emekli polismiş "güneydoğu'ya 10 senemi verdim" dedi,babası da askermiş. yan bastık. ya dayım gibi travmatik güneydoğu hikayeleri ve buram buram milliyetçilik kokan hatıralar fışkırırsa? hiç istemem sabah sabah. neyse.adam bizi düşünmüş olacak ki,şimdiki hayatını anlattı. "bodrum'a yerleştim emekli olunca" dedi, "bağla'da kalıyorum".figen'in kayınpederi de akyarlar'daymış."vasıf ünal,doktordur,tanırsınız belki,küçük sandalı vardır." "ben bilirim onu ama o beni tanımaz.kahveden tanıyorum,bir kere de akyarlar'a götürmüştüm arabayla" al işte. mini kupır dünya. -mini,çünkü bir mini'ye 18 kişi sığabiliyor.-

çift katlıda sohbet edemezsiniz.etkileşim sıkı biçimde engellenmiş; oturma düzeni izin vermiyor. -bir de kameralar yok mu çift katlılarda! şöfor sıkıldıkça izlesin diye koymuşlar herhalde.birşey olsa nasıl müdahale edecek şoför? otomatik pilot mu var?

tek katlılar da modelden modele farklı bir etkileşim potansiyeline sahip. en eskileri en yüksek potansiyele sahip çünkü koltuklar ikili-arka arkaya değil,yan yana -dizi dizi. (kahverengi deri koltukluları diyorum.) son modeller de idare eder. karşılıklı koltukları var,ama ayaklarımı sıkıştırayım kaygısı varken sohbet edemezsiniz.

bu konuda sosyoloji projesi yapmak kısa vadeli tasarılarım arasındadır.konuyu kapan olursa kızarım.höyt. -allahtan okuyan yok.-

Hiç yorum yok: